Güney Kafkasya Coğrafyası sınırlarında olan Kuzeydoğu Karadeniz ve Artvin’ de bir çoğumuzun adını dahi duymadığı tarihi ve doğal miraslarımızı, bu yazı dizimde siz değerli gezginlerin bilgilerine sunuyorum;
1.GÜN PROGRAMI
Artvin Gürcü Kiliseleri Yazı Dizisi boyunca Doğu Karadeniz’den Doğu Anadolu’ya ilerleyeceğiz. öncelikle Dolishane Kilisesi, Tibeti Kilisesi, Barhal Kilisesi, Öşk Vank Manastırı, İşhan Manastırı, Bana Katedrali, Opiza ve Porta Manastırı gibi tarihi emanetleri gezerken vereceğimiz özel rotaların ve ipuçlarının da sizlere çok yardımcı olacağını umuyorum.
Her yıl binlerce Doğa ve Tarih aşığının ziyaret ettiği Gürcü Kiliseleri belkide Türkiye’nin en bakir doğasında siz konuklarını bekliyor. Ayrıca önemli bir hatırlatma olarak belirtmeliyim ki, vereceğim gezi notlarıyla yapacağınız yolculuk için profesyonel bir destek almak isterseniz mutlaka ilk adresiniz seyahat acenteleri olmalıdır.
İlk önce Artvin’e ulaşmamız gerekiyor, dolayısıyla ya, Trabzon yada Rize – Artvin Havalimanı’ndan araç kiralayarak Artvin’e ulaşabilirsiniz. Rize – Artvin Havalimanı Artvin’e 117 km. Çoruh vadisinin güneyinde yer alan Balıklı Dağı, Sadece Cankurtaran geçidi ile geçit vermektedir. Hopa’dan Artvin’e doğru tırmanırken 690 metre rakımlı Cankurtaran geçidinden Hopa’ya, Karadeniz’e ve Çoruh vadisine kadar görülen manzara harika, burada manzara fotoğraflarımızı aldıktan sonra Çoruh nehri kenarında kurulmuş olan Borçka ilçesini takip ederek gezimizi sürdürüyoruz. Buradan gidilebilecek Maçahel (Camili), Borçka Karagöl ve Muratlı’yı ilerleyen yazılarımda anlatacağım.
Borçka’nın içerisinden akan ırmağa Evliya çelebi Cey-u Ruh (ruh ırmağı) diyor. Çoruh nehri üzerine enerji üretmek amacı ile 1998 – 2005 yılları arasında inşa edilmiş Borçka Barajı ve Hidroelektrik Santralini görüyoruz ve yolculuğumuz sonrası dağlık bir alanda Çoruh Vadisinin sol yamacında meyilli bir arazide kurulmuş Artvin şehir merkezine ulaşıyoruz. Manzara o kadar enteresan ki, normalde kentleri korumak için yapılan kaleler kentin ulaşılması en güç noktasına, bir tepe üzerine inşa edilir. Oysa Artvin’de kale kentin en alt kısmında, nasıl bir manzarayla karışılacağınızı bir nebze hayal ettiğinizi umarak yazmaya devam ediyorum. Tabi yazmak kolay onca yol geldiniz, Karnımızın acıktığını hissediyor gibiyiz. 1847 yılında yapılmış Artvin Kültür Evinde yöresel yemeklerin tadına varabilirsiniz (Nuray Hanım sizlere mevsim yemeklerini ve siloru mutlaka sunacaktır) Boğa güreşleriyle ünlü Kafkasör Yaylası’da Artvin Şehir merkezine çok yakın fakat bu yazımın konusu Gürcü kiliseleri dolayısıyla yolcu yolunda gerek.
Yemek sonrası merkez ilçeye bağlı Hamalı Köyünde bulunan Artvin – Şavşat karayolunun Berta Köprüsü mevkiinden kuzeybatı yönüne doğru 6km yol ile gideceğimiz Dolishane Kilisesi’ne giderken yanınıza mutlaka termosla sıcak bir şeyler almalısınız. 207 m yüksekliği ile bu güne kadar Türkiye’de inşa edilmiş en yüksek beton barajı olan Deriner Barajı’nın güzel bir manzarası eşliğinde çay ve kahve keyfi için bizlere teşekkür ettiğinizi duyar gibiyim :)) Ardından Kilise’ye doğru yolumuza devam ediyoruz. Deriner Barajının güzel manzarasını takip ederek Dolishane Kilise’sine ulaşıyoruz. Tarihi kaynaklarda Dolishan, Dolis – Kana yada ‘’iri taş ovası” anlamındaki Lodis – Kana adıyla anılmakta olan Kilisenin Gürcü Kralı Bagrat (937 – 954 ) tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. 14. Yüzyıla kadar işlevini sürdüren manastır Kilisesi 16. Yüzyılda güney haç kolu duvarına bir mihrap eklenerek Cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2002 yılında köye yeni bir caminin yapılması ile birlikte kaderine terk edilmiştir.
Dolishane Kilisesi gezimiz sonrası Artvin – Ardahan yolunu takip ederek 45 km sonra göreceğimiz Şavşat Kalesi yanından sola dönüyoruz. 11 km sürecek olan Cevizli Köyüne yapacağımız yolculukla Karagöl – Sahara Milli Parkı’na da girmiş bulunuyoruz. İçinden geçeceğimiz köyler ve Ladin ve Göknar ağaçlarının manzarası harika, içinizde yağlı boyadan yapılmış labirent tablonun içerisindeymiş hissi uyandıracağına eminim. Cevizli Köyüne ulaştığımızda Tibeti Kilisesi karşımıza çıkıyor. Yazılı kaynaklara göre 899 – 914 yılları arasında bölgeye hâkim olan Bagratlı Prenslerinden Aşot Koukhi döneminde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bölgenin İslamlaşması ile birlikte 1889 yılına kadar Cami olarak kullanılan Kilise 1953 yılında kubbesi ile birlikte batı bölümünün tamamen yıkılması ile birlikte kaderine terk edilmiştir. Bugünkü yorgunluğumuzu atmak ve kendimize bir ödül vermenin zamanı geldiğini düşünmekteyim. 21 km ilerimizde bulunan ve yaklaşık 30 dakika sürecek yolculuğumuz esnasında Ladin, Göknar ve Çam ormanları ile çevrili çöküntü sonrası oluşmuş derinliği ortalama 30 m olan ve Aynalı Sazan, Bıyıklı Sazan ve Japon Balıkları ile ülkemizin en doğal akvaryumu olan Şavşat Karagöl’de tamamen bu muhteşem manzarası eşliğinde büyüleneceğinizi umuyorum. Akşam Karagöl’de konaklayabilirsiniz. (İdris Bey) Şavşat merkezde konaklamayı düşünenlere ise Şavşat Yeşil Vadi Oteli önerebilirim ( Atanur Bey)
2.GÜN PROGRAMI
Bir gün önce kaldığımız otelde Sabah Kahvaltısı yapıyoruz. Bölgede her saat başı yemek yiyebileceğimiz tesisler bulunmamaktadır. Otelden hareket etmeden önce sıcak sularımızı termoslarımıza doldurmayı unutmuyoruz. Bu gün gezimizde öncelikle Şavşat şehir merkezine 6 km uzaklıkta bulunan manzarası karşısında büyüleneceğinizi düşündüğüm Yavuzköy Seyir Terasında temiz havayı soluyarak başlıyoruz.. Yaklaşık 2500 metrede bulunan Yavuz Köy dinlenme yerinde Yavuz Köy, Yalnızçam Yaylası ve Laşet Vadisi’ne karşı çaylarımızı ve kahvelerimiz yudumlamanın keyfini yaşıyoruz. Buradan ayrılmak istemeyeceğinizi hisseder gibiyim. Fakat yolumuz uzun Kura Nehrini takip ederek 165 km lik yolculuğumuz olacak.
Yolculuğumuza 2470 m rakımlı Çam geçidini geçerek devam ediyoruz. Yolumuz üzerindeki Ardahan ilimizde kısa bir şehir turu yapmanızı öneririm Ardahan Kalesi ve Rus işgali döneminden kalan bazı yapılar görülmeye değer. Kars şehir merkezine Çıldır üzerinde giderek 123 km2 lik Çıldır Gölü’nü görmenizi mutlaka tavsiye ederim özellikle de Kış döneminde göl tamamen buz kaplanır ve üzerinden kızakla rahatlıkla gezilebilmektedir. Bence en güzel zamanı ise ilkbaharda havanın ısınması ile birlikte üzerindeki buzların erime sürecidir. (Mart – Haziran) Göl kenarında güzel manzara alacağımız yerlerde fotoğraflarımız çektikten sonra yaklaşık 60 km sonra Kars şehir merkezindeyiz.
Karadeniz ve Güney Kafkasya dağlarını geçip Doğu Anadolu’ya ulaşıyoruz. Evet çok acıktığınızın farkındayım, yemek molası verme zamanı. Kebap ve pide türlerini çok seviyorsak Kaygısız Ocakbaşı restoranı öneririm. Yöresel yemek tercihi Kamer Kadıneli Yöresel Ev Yemekleri Restoranda (Cafer Bey) Hangel, pilav üstü kavurma, kesme aşı çorbası, ev yapımı mantı alabilirsiniz, helvanın da tadına bakmadan yemekten kalkmayınız derim. Karnımızı artık doyurduk açlıkla ilgili şikâyetlerimizi ortadan kaldırıyoruz. Böylelikle kahvaltı konusundaki ısrarlarımızı şimdi daha iyi anlamış olacaksınız. Çünkü Gezerken daha çok acıkabiliyor insan.
Turumuza kaldığımız yerden devam etme vakti geldi. Şimdi yolculuğumuz 45 km uzağımızda bulunan Ocaklı Köyü sınırları içinde yer alan Ani Ören Yeri Türkiye – Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehrinin batı yakasında Türkiye sınırları içerisinde volkanik bir tüf tabakası üzerine kurulmuş bir orta çağ şehri olan, Ermeni ve Selçuklu kültürünün en önemli yapıtlarının yer aldığı eserler arasında yapacağımız Ani Harabeleri Turumuzda; Katedral, Surp Kirkor, Surp Pirgiç (Keveli kilise). Selçuklu eserlerinden Menücehr Cami, Ebul Muhammeran Cami, Sultan Sarayını göreceğiniz yerler arasında yer almaktadır. Ani Ören Yeri geziniz ardından Kars’tan ayrılmadan önce görmenizi önerebileceğim yerlerdir.
Merkezde yapacağınız şehir turunda Ruslar döneminde inşa edilmiş Baltık mimari eserler (günümüzde bir çoğu resmi daire olarak kullanılmaktadır). Vali Konağı, Havariler Kilisesi, Taş Köprü, Osmanlılar Döneminden kalma hamamlar, Beyler Beyi Sarayı, Kars Kalesi, Fethiye Camii (Alexander Nevski Kilisesi), İsmet Paşa ve Fevzi Paşa İlköğretim Okulu, Hekim Evi (Opera Binası), PTT Binasını, Tren Garı, Demir Köprü ve Kars Müzesi arkeoloji salonu ve etnografya salonundan oluşan küçük ama şirin bir müzenin bahçesinde ayrıca 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması için Kars’a gelen Rus Generalleri tarafından 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşaya hediye edilen Beyaz Vagonda yer almaktadır.
Konaklama alternatifi bol olan bir şehirdeyiz. Önerilerim Butik otel tercihi olanlara her katında farklı renk hakimiyeti olan ve 13 odadan oluşan Kar’s Otelde kalmayı öneririm veya aynı cadde üzerinde bulunan Büyük Kale otelde tercihiniz olabilir. Karslı halk âşıklarının atışmalarını izlemeden, saatlerce süren hikâyelerini dinlemeden geceyi bitirmeyin derim.
Tempolu bir gün daha bizleri bekliyor. Bugün ne kadar erken yol alırsak yolumuz üzerindeki birçok yeri de görme imkânımızın olacağını belirtmek isterim. Yol güzergâhımız Göle yolunu takip ederek yaklaşık 120 km ileride Erzurum’un Oltu İlçesi Penek köyünde bulunan Bana Katedrali. Kars şehir merkezinden hareket ettikten 45 km sonra ilginizi çekeceğini düşündüğüm 1936 yılına kadar Zavot adı ile bilinen Boğatepe Köyü görülmeye değer yerlerden birisi. Eski bir Malakan Köyü olan Boğatepe Köyü içerisinde bulunan Türkiye’nin ilk ve tek peynir müzesi bulunmaktadır. Ekomüze Zavot’da; farklı kültürlerin karşılıklı etkileşimi ile İsviçreli, Rus (Malakan), Alman ve yerli ustaların yöredeki flora ve yerel hayvan ırklarının özelliklerini birleştirerek Gravyer ve Kaşarın damaklarda nasıl bir özgün bir lezzete dönüştüğünün hikâyesini görebilirisiniz. Halen Kars bölgesinde geleneksel Gravyer ve Kaşar üretimin yapıldığı tek köy olan Boğatepe Köyünde yapacağınız kısa bir köy gezisi sonrası fazla zaman kaybetmeden yolumuza devam ediyoruz.
Göle ve Erzurum – Ardahan yolunu takip ederek 70 km sonra Erzurum ili Oltu ilçesi Penek Köyünün 2 km kuzeyinde yer alan ve yoldan bakıldığında yıkık bir kale şeklinde görünen yöre halkı tarafından Penek Kalesi olarak da bilinen Bana Katedraline ana yoldan içeri yaklaşık 1 km girerek ulaşabiliriz. Dönem kaynaklarında Piskopos Kvirike Baneli gözetiminde Gürcü Kralı Adernese (888–923) tarafından inşa edilmiştir. Kısa sürede politik ve kültürel bir merkez haline gelen Bana Tao prensliğinin başkenti olmuş ve 11. yüzyılda zaman zaman Gürcü Kralları burada ikamet etmiştir. Bana Katedrali aynı zamanda birçok yöneticinin defnedildiği yer olmuştur. 18. yüzyıla kadar piskoposluk makamı olan Katedral 1965 ile 1985 ıllarındaki depremlerde zarar gören katedralin sadece dış duvarları ile kubbeli bölümü taşıyan kuzeydoğu köşe mekânı kısmen günümüze ulaşmıştır. Plan olarak diğer kiliselerden farklıdır. Diğer kiliselerde plan genelde dikdörtgen şeklindedir. Bana Katedrali ise daire şeklindedir. Bana Katedrali gezimiz sonrası Penek Çayını takip ederek gezimize devam ediyoruz.
Evet karınlarımızın yavaşça acıktığını hissediyor gibiyim. Yaklaşık 110 km uzaklıkta olan güzel bir doğa ve göl kenarında Yedigöller Gümüşçü Alabalık Tesislerinde alabilirisiniz. Yemek sonrası 48 metre yükseklikten düşen suların üstte gökkuşağı, altta ise koca bir dev kazanı meydana getirdiği Tortum Şelalesini gezebilirsiniz.
Şelale gezisi sonrası yaklaşık 15 km uzaklıkta bulunan Öşk Vank Kilisesine hareket ediyoruz. Türkiye’nin özelliklede Çoruh Vadisinin en görkemli hazinelerinden biri olan Tortum Gölü manzarası eşliğinde şelaleden yaklaşık 7 km sonra yolumuzun sağ tarafında yer alan Çamlıyamaç Köyü içerisinde bulunan Öşk Vank Manastırı (Öşk Manastırı) yöneliyoruz. Manastır Kilisesi, üzerindeki yazıtlara göre 963-973 yılları arasında, Gürcü Kralı Kuropalat Adarnese’nin oğulları David (krallığı 961-1001) ve Prens Bagrat (ö. 966) tarafından inşa ettirilmiş ve Vaftizci Yahya’ya (Ioannis Prodromos) adanmıştır. Bölgedeki piskoposluk merkezlerinden biri olan Öşk Manastırı 11. yüzyılda elyazmalarıyla ünlü önemli bir kültür merkezidir. Bu önemini 15. yüzyıla kadar korur. Manastır Kilisesi, 19. yüzyılın sonundan 1980 yılına kadar cami işlevi ile kullanılır. 1985 yılında ise TC. Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilerek korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları arasına alınmıştır.
Öşk Vank Manastırı gezisi sonrası bu günkü turumuzun son yeri olan yaklaşık 30 km ileride Tortum ilçesi Bağbaşı Köyü içersinde yer alan Haho (Hahuli) Manastırı olacak.Yazılı kaynaklarda, manastırın Gürcü Kralı Kuropalat David (krallığı, 961-1001) tarafından, 978-1001 yılları arasında inşa ettirildiği ve manastır kilisesinin Meryem Ana’ya adandığı belirtilir. Haho Manastırı, kısa sürede seçkin din adamlarının yetiştirildiği ve küçük el sanatları için önemli bir merkez haline gelmiştir. Çok büyük bir sanatsal değer taşıyan ve günümüzde Tiflis Devlet Sanat Müzesi’nde korunan Hahuli Triptiği’nin ortasındaki Meryem ikonu da Haho Manastırı’nda yapılmıştır. 1556 tarihinde burada üretilen bir el yazmasından manastırın, halen işlevini sürdürdüğü tespit edilir. Bölgenin Türklerin denetimi altına geçmesinden sonra Haho Manastırı Kilisesi camiye çevrilir. 1981 yılında TC. Kültür Bakanlığı tarafından tescil edilerek korunması gereken taşınmaz kültür varlıkları arasına alınmıştır. Bugün yoğun tempo gezimiz sonrası konaklama için göl kenarında güzel manzarası eşliğinde kalabileceğiniz küçük bir tesis olan Gümüşçü tesisleri veya 105 km ileride yer alan Erzurum şehir merkezinde konaklama yapabilirsiniz ( Erzurum şehir merkezi konaklama tercih ettiğimizde aynı yolu tekrar döneceğimizi göz önünde bulunmanız gerekmektedir)
4.GÜN PROGRAMI
Erzurum – Artvin yolunu takip ediyoruz. Yaklaşık 25 km sonra önümüze çıkan İşhan Manastırı tabelası gözümüze çarpacaktır. Çoruh vadisinden İşhan Köyüne kıvrımlı ve daracık yollarda yapacağımız yaklaşık 7 km zorlu bir yolculuk esnasında Çoruh vadisi ve manzara karşısında adeta büyüleniyoruz. İşhan Manastırı (Kanlı Kilise) 951 tarihli el yazmasına göre Kilise; Rahip Khandza’nın (759-861) yeğeni ve öğrencisi Rahip Seba tarafından, Kral Andernese’nin desteği ve maddi katkısı ile yaptırılmıştır. Manastırın yapımına 955 yılında Gürcü Kralı David zamanında başlanmış, 1027 yılında Bagratlı Kralı Magistros tarafından bitirilmiştir. Güneybatıda bulunan Meryem Ana şapelinin giriş ve pencere açıklıklarını çevreleyen kemerler, bitkisel ve geometrik motiflerle bezelidir.
Bugün gezi güzergâhımızda yer alan ikinci Kilise Dört Kilise Manastırına yaklaşık 37 km yolculuğumuz bulunmaktadır. Yusufeli ilçemizin merkezinden sonra geleceğimiz Tekkale Köyünün 7 km kuzeyinde yer alan 350 metre yükseklikte yer alan Dört Kilise Manastırı günümüzde maalesef ilgisizlik ve bakımsızlıktan dolayı yok olmaya yüz tutmuştur. Manastıra gelmeden önce Tekkale Köyüne varmadan önce kale ve içinde bir şapeli gezebilirsiniz. Dört Kilise Manastırı; Kilise, yemekhane, elyazmaları odası ve dört şapelden oluşur. Kilisenin tuğlaları üzerindeki “İsa David’i korusun” yazısına dayanılarak manastır kilisesi Gürcü Kralı David dönemine (961-1001) tarihlenir. Dört Kilise Manastırı’nın adı ilk kez 1031 tarihli bir Gürcü elyazmasında geçmektedir. Dört Kilise Manastırı gezimiz ardından yaklaşık 43 km sonra ulaştığımız Altıparmak Köyünün merkezinden sol tarafa ayrılan yolun 2 km ilerisinde bulunan ve Parhal çayının sağındaki yamaçta yer alan Barhal (Altıparmak) Manastırından günümüze bir kilise ve iki şapel ulaşmıştır. 973 tarihinde Şatberdi Manastırı’nda kopya edilen “Parhal İncili”ne göre manastır, Gürcü Kralı David Magistros (krallığı, 961-1001) tarafından 961-973 yılları arasında inşa ettirilmiş olmalıdır. Elyazmasında manastır kilisesinin Vaftizci Yahya’ya adandığı belirtilir. Gürcü kralı Büyük Aleksander (krallığı, 1412-1442) döneminde, kilisenin güneyindeki giriş açıklığı önüne bir mekan eklenir. Orta nefin güney duvarındaki kırmızı boya ile yazılan yazıtta, kilisenin, Patrik VIII. İovan (patrikliği 1495-1507) döneminde onarıldığı belirtilir. 1518 yılında, Atabek Kvarkvare tarafından, kilisenin batı girişi önüne yeni bir mekân eklenir. Kilisenin güney ve batı girişi önüne eklenen mekanlar günümüze ulaşmamıştır. Kilise 1677 yılında onarılarak Camiye çevrilmiştir. Artvin Yusufeli ilçesindeki Üç Gürcü Manastırını gezdikten sonra 110 km ileride yer alan Artvin şehir merkezinde konaklayabilirsiniz. Güne erken başladıysanız Artvin şehir merkezine 10 km asfalt bir yolla ulaşabileceğiniz. Her yıl Haziran ayının son haftasında düzenlenen festival ile üç gün süren boğa güreşlerine 1250 metre yüksekliğindeki Kafkasör Yaylasına gitmenizi tavsiye ediyoruz. Konaklama için Artvin veya Borçka’daki otelleri tercih edebilirsiniz.
Bugün gezimizde yer alan iki Gürcü Manastırı gezimiz sonrası Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Gürcü Kiliselerini gezimizi tamamlamış olacağız. Bu günkü gezimize öncelikle Opiza Manastırı ile başlayabiliriz. Artvin şehir merkezinden 40 km uzaklıkta yer alan Şavşat yolu güzergâhı takip ederek, Ardanuç kavşağından Bağcılar Köyü levhasını gösteren yöne girdikten sonra, yapacağımız 4 km lik bozuk yol ile gitmeye ve görmeye değer düşündüğüm Manastırın günümüze ulaşan kitabesi yoktur. Yazılı kaynaklardan edinilen bilgiye göre buradaki yapılar ilk kez, Ardanuç Kalesi’ni İberya Krallığı merkezi haline getiren Kral Vahtang Gorgaslan (449-499) tarafından kurulur. VII. Yüzyılda Müslüman Arapların bölgeye yönelik akınları sırasında tahrip edilir. Daha sonra, Rahip Gripor Kanzda tarafından, Bagratlı Krallarından I.Aşot’un (786-830) yardımlarıyla yapı topluluğu yeniden onartılarak, XVI. yüzyıla kadar işlevini sürdürmüştür. Günümüzde oldukça harap bir halde olan manastır kilise, şapel ve diğer yapılardan oluşmakta olup, zamanımıza oldukça harap bir vaziyette ulaşmıştır.
Gürcü Kilisileri gezimizde son göreceğimiz Porta Manastırı için Bağcılar Köyünden Pırnallı Köyüne 15 km lik bir yolculuğumuz olacaktır. Manastıra araç ile ulaşım olmamasından dolayı patika yollardan yaklaşık 1 saat kadar yürüyüşümüz sonrası Porta (Pırnallı) Manastırına ulaşabilirsiniz. Manastır 9. yüzyılda Bagrat Krallarından 1. Aşot’un torunu Prens Khaoi Kral Gurgen’in hükümdar olduğu dönemde yapılmıştır. Pırnallı Köyü’nün güneybatısında,iki vadinin arasında kuzeyden güneye doğru alçalan bir sırt üzerine yapılmıştır. Manastır; kilise, şapel, çeşme ve çan kulesinden oluşmaktadır. Etrafında mezraya ait evleri görmek mümkündür.16.yüzyılın sonunda terk edilmiştir. Manastır ve manastırı çevreleyen evler, Ortaçağ yerleşme düzenini yansıtan güzel bir örneklerdendir.
Porta Manastırını gezdikten sonra gezimizde beşinci günü geride bırakmış oluyoruz. Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’da yer alan eski Gürcü Manastırları gezimizde yolumuz üzerinde yer alan ve görmeye değer tarihi yerleri de görme imkânı bulduğunuzu düşünmekteyim. Dönüş yolculuğumuz başladı, eğer yeterli bir vaktimiz olduğunu düşünüyorsak, gezimizdeki tüm yorgunluğumuzu güzel manzara eşliğinde bitirmenizi tavsiye ederim. Borçka İlçesi merkezinden 27 km uzaklıkta bulunan ve 19.yüzyılın başlarında Klaskur Yaylası’nın yakınlarında ki bir tepenin heyelanı sonucu oluşmuş Borçka Karagöl zengin bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliğine sahiptir. Gölde yöreye özgü kırmızı pullu alabalık bulunmaktadır. Ayrıca kuşların göç yolu üzerinde olmasından dolayı birçok kuş çeşidini rahatça gözlemleyebiliriz. Yaban hayvanlarına rastlamak da mümkündür.
Sizlere keyifli geziler dilerim…